11 Ekim 2009 Pazar

BU BiR DEVRiMDiR

1934 yılı haziran ayı... Ankara önemli bir konuğu ağırlamaya hazırlanıyor. İran şahı Rıza Pehlevi gelecek ve Atatürk devrimlerini inceleyecek.

Atatürk yakın arkadaşlarını Çankaya köşkünde topluyor.

Şah için nasıl bir program yapalım  diye soruyor.

Kimi orman çiftliğine götürmeyi öneriyor kimi merinosu gezdirelim diyor.


Beğenmiyor önerileri Atatürk:

Bütün bunlar İran da da var. Onlar da olmayan bir şey yapmalı farkımızı ortaya koymalıyız.

Aklında bir şey olduğu belli... Sofradakiler merakla bekleşirken kararını açıklıyor:

Opera yapacağız !


İşte ilk Türk operası Özsoy un doğus sahnesi bu.... Atatürk operanın konusunu da kendisi belirliyor.

İranlıların şeyhnamesinden esinlenmis bir destan planlıyor :

Öykü, Hakan Feridun un ikiz oğulları Tur ile İrac üzerine kurulu... İkizler doğduğunda şeytanın gazabı onları birbirinden ayırıyor..


Ayrı yollara gidip birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Ama yüzyıllar sonra buluşup kardeş olduklarını anlıyorlar. Tıpkı ayrı yollara giden ikizler Türkiye ve İran gibi...

Bunu yazması için Münir Hayri Egeli ye veriyorlar.. Librettoyu Libretto, opera, operet, oratoryo, bale, müzikal gibi sahne eserlerinin yazılı metinlerine verilen ad'dır.

Müziğin sözü olarak tanımlanabilir Egeli yazıyor. Sonra besteci arayışına girişiliyor. Adnan Saygun akıllarına geliyor. Saygun devlet bursuyla gönderildiği Paris ten yeni dönmüş.. Musiki muallim mektebin de

 hocalık yapıyor. Henüz 27 yaşında...


Librettoyu okutuyorlar kendisine...

Şah geliyor.. Bundan bir opera yapacaksın diyorlar.

Seviniyor Saygun... Daha önce hiç operası yok Türkiye nin...


Soruyor :

Solist var mı ?

Yok !

Koro var mı ?

Yok

Orkestra var mı ?

Yok

Ne kadar vaktimiz var ?

Bir ay !


Mucizevi bir öyküdür bu... 1 ayda 27 yaşındaki o adam hem de Riyaseti Cumhur Orkestrası şefinin engelleme çabalarına rağmen solistleri bulur orkestrayı, koroyu kurar eseri besteler ve Türkiye nin ilk opera eserini yaratır. O uykusuz geceler için sonradan şöyle yazacaktır : Ah bu çalısma ! Zaman kısa imkanlar son derece sınırlı. ama içimiz coşkun...



Yalnız benim değil bütün görev almış arkadaşlarımın içi şevkle kaynıyor. Acaba o atılım üstüne atılım yıllarında içimizde duyduğumuz dinmek bilmez heyecanı sönmek bilmez ateşi şimdiki kuşaklar nasıl duyuyorlardır.

Atatürk gelişmeleri uzaktan takip eder. Bir ara Sovyet sefiri Karahana

Sen anlarsın git bir bak deyip provalara yollar. İyi haber alınca kendisi de gidip izler bir provayı...



Ve Özsoy 19 Haziran 1934 gecesi iki devlet adamının huzurunda sahnelenir.

Atatürk bu mucizenin yaratıcılarını gece Çankaya Köşkünde ağırlar kutlar ve engellemeye çalışanlara der ki :

Bu bir devrim hareketidir !



7 Eylül de Adnan Saygun un 100. doğum yıl dönümü kutlandı. Saygunu ya da Özsoyu anımsayan kac kişi var bugün ?

Yada daha zor soru :

O devrim yıllarının dinmek bilmez heyecanını sönmek bilmez ateşini şimdikiler nasıl duyuyorlar ?


alıntıdır.
#


1 yorum:

  1. Genç Türkiye Cumhuriyeti ve hevesli, azimli Cumhuriyet gençliği.
    Bir zamanlar...

    YanıtlaSil